Anayasa Mahkemesi'nin DTP hakkında verdiği kapatma kararı, ulusal basında geniş yankı buldu. Hemen hemen bütün yazarlar köşelerini bugün bu meseleye ayırdı. En sert tepkiyi koyan ise Taraf Gazetesi'nden Ahmet Altan oldu. İşte yazarların analizleri:
AHMET ALTAN (TARAF): Kara cuma...
Bir hükümle bir ülkeyi paramparça ettiler.
Ve, bunu yapmak için öylesine aceleciler ki "gerekçesi yazılmadan karar açıklanmaz" diyen anayasayı da çiğnediler.
Anayasayı çiğneyen bir Anayasa Mahkemesi'ne mi güveneceğiz?
Kürtleri siyasetten attılar.
Nereye gidecek Kürtler, kime güvenecek?
Yıllarca ezdiniz bu insanları, yıllarca işkencelerden geçirdiniz, sokaklarda vurdunuz, köylerini yaktınız, evlerini tarumar ettiniz, dillerini yasakladınız.
Yetmedi mi?
Şimdi de siyasetten çıkartıyorsunuz.
Ahmet Türk olmasın ki "barışı "destekleyen inandırıcı bir yüz de kaybolsun siyasetten.
Anayasası bir "darbe a missisippi seo nayasası "olan bir ülkede Anayasa Mahkemesi'nden ne beklenir ki zaten?
Barış umutlarını ezip geçtiler.
DTP'yi mahkûm etmediler yalnızca, bu ülkeyi mahkûm ettiler.
Acıya, yoksulluğa, düşmanlığa, güvensizliğe mahkûm ettiler.
PKK boşuna acele etmiş barışı torpillemek için, biraz bekleseymiş zaten birileri bu işi onlardan çok daha iyi yapacakmış Ankara'da.
Bize ümit haram.
Bize hayal haram.
Bize barış haram.
Hangi Kürt genci bir daha bu ülkeye güvenir?
Hangi Kürt insanı bir daha adalete güvenir?
Her şeyin bir kandırmaca, bir yalan, bir aldatmaca olduğunu düşünmez mi?
Böyle düşünmekte haklı olmaz mı?
Barışın, huzurun, mutluluğun kıyısına kadar gelmiştik, parmaklarımızla dokunabilmiştik bir umuda.
Siyasetten, adaletten umudunu kesen Kürt gençleri ne yapacak şimdi?
Onlar akın akın dağa giderse bundan kim sorumlu olacak?
Kim onları, Türkiye'de adaletin onların hakkını da gözettiğine inandıracak, kim onlara güven verecek?
Türk olmak bu mu?
Türk olmak, kendi hukukuna uymamak, kendi vatandaşlarını sahipsiz bırakmak, kendi ülkeni silahların egemenliğine terk etmek mi?
Eğer Türklük buysa ben böyle Türklükten utanıyorum.
Anayasa Mahkemesi "oybirliğiyle" karar vermiş.
Mahkeme değil kararı veren, oradaki "Türk" yargıçlar.
Türk yargıçlar, Kürtleri siyasetten attılar, bütün Kürtler bunu böyle görecek.
Haksızlar mı böyle görmekte?
"Ben Kürdüm" diyen bir yargıç var mı Anayasa Mahkemesi'nde, aralarında bir tane bile "ben Kürdüm" diyen bir üyenin olmadığı mahkeme, Kürtler hakkında adil bir karar verebilir mi?
Kürtler bu ülkenin vatandaşıysa, neden Anayasa Mahkemesi'nde "ben Kürdüm" diyen bir yargıç yok?
Kürtler bu ülkenin vatandaşı değil, zaten sorun da bu, Türkler bu ülkenin vatandaşı, Kürtler "hem Kürt hem vatandaş" olamıyorlar.
Öyle bir zorluyorlar ki o insanları, ya Kürtlükten vazgeçecekler ya vatandaşlıktan.
Kürtlükten vazgeçmezler.
Neden vazgeçsinler?
Türkler Türk olmaktan vazgeçmiyorsa Kürtler neden vazgeçsin?
O zaman onları vatandaşlıktan vazgeçmeye zorluyorsunuz, siz yapıyorsunuz bunu, siz bölüyorsunuz, siz onları dışlıyorsunuz, siz onlara "gidin" diyorsunuz.
Siyasetin yolunu kapatıyorsunuz, hukukun yolunu kapatıyorsunuz, dağdan başka bir yol bırakmıyorsunuz o insanların önünde.
"Ya benim dediğimi kabul eder Türk olursun ya da dağlarda ölürsün", söylediğiniz bu işte Kürtlere.
Sonra da neden dağa çıktılar diye bir de onlara kızıyorsunuz.
Kürtler isteklerini, taleplerini kime, nasıl, nerede anlatacaklar?
Nerede çıkacak onların sesi?
"Sesleri çıkmasın" diyorsunuz.
Bir halkı susturamazsınız, ne hakkınız, ne gücünüz var buna.
Barışı öldürüyorsunuz.
Bir Kürdüm ben bugün, içim ölü evi gibi, ümidim, hayalim, ışıksız odalar gibi kapkaranlık, oturacağım, direneceğim, önce kendi içimde bir mum yakacağım.
Titrek, küçük, zayıf bir ışık.
Ve sonra diğer ışıkları görmek için bekleyeceğim.
Her vicdanda bir ışık yanacak ve biz o küçücük titrek ışıklardan yeni bir aydınlık, yeni bir umut, yeni bir hayal yaratacağız.
Siz öldürdükçe biz yaşatacağız.
Kategori : MEDYA